3 Nisan 2010 Cumartesi

Tarih, tarih, tarih…




 Kimlerine sıkıcı gelir bu kelime, kimileri nefret eder. Genelde Ülkemizde ki öğrenciler sevmez bu kelimeyi. Aslında kelimeyi sevmediklerinden değil, ortaokuldan beri gördükleri (uykularını getirdikleri !) bir derstir aslında. Hatta çoğu öğrenci için gereksiz bir derstir. Ders işlenirken arka sıralarda hayaller dünyasındadır öğrenci. Buna rağmen eğitim sistemimiz bu dersi koymaktan geri kalmaz. Ortaokuldan başlayıp sınavlar serüveninden hiç çıkmaz, inadına öğrencilerin önüne gelir. Kurtuluş yoktur ondan. Bu kapılardan geçeceksen, tarihi öğreneceksin, başka yolu yoktur. Peki bu ders çok mu zordur? Öğrencilerin korkulu rüyasına dönüşecek kadar çok mu zor? Elbette hayır… Aslında dersin, biraz ezbere dayalı olmasına sebebiyet veren, tekdüzen şeklinde yazılıp çizilmesindedir zorluğu. Bundan dolayıdır ki bir dağ gibi dikilir önümüze tarih, geçit vermez, bizde dağı delmeye çalışırız. Ama her dağın yanından geçen bir deresi, bir vadisi olduğunu unuturuz.
 Benim burada siz değerli okuyucularıma tarih dersi vereceğimi zannetmeyin, şimdiden uykularınızın geleceğini düşünüyorum.
                Tarih, her ferdin öğrenmesi gerenken bir ilimdir. Zira her kişi için geçmişten öğreneceği tecrübe olup, kendi geleceğini inşa etmesinde de rehber kaynağıdır. O bizim için evimizin bir köşesinde duran, dara düştüğümüz anlarda ona sarılacağımız bir dayanaktır. Tarihi böyle düşünerek öğrenmeye çalışırsak onda kendimizi bulacağızdır. Çünkü o bizim geçmişimizdir. Zaman, mekan ve çağ değişmiş olsa da geçmişteki olaylarla ilişkide bulunanda insan, nasıl etki tepki içinde olacaksa, bizde onlar gibi olacağımızdan dolayı o bizim için bir rehberdir. Sözün kısası bir milletin bir ulusun geleceği, gençliği olduğundan ve tarihte tekerrürden ibaret olduğundan, biz gençlerin tarihi öğrenmesi üzerimize milli bir farzdır. Tarihte ki hataların tekrar tekerrür etmemesi için öğrenmeliyiz.
Peki tarihten ne öğrenmeliyiz ki bir daha o hatalara düşmeyelim? Olaylar karşısında nasıl davranılacağını, hataların nasıl yapıldığını öğrenmeliyiz. Ve geçmişimizdeki büyük şahsiyetleri öğrenmeliyiz. Büyük şahsiyetlerde bulunan erdemlik, büyüklük, kahramanlık ve üstün zekâlılık vasıflarını övünmek için öğrenmemeliyiz. Onlara layık birer nesil, evlat ve onlar gibi olabilmemiz için öğrenmeli ve hayatımıza hemen uygulamalıyız. Zira kapımızda her zaman bekleyecektir hatalar, kayıplar zinciri.
                Çağımızda hangi devletlerin bize dost hangi devletlerin bize düşman olduğunu bilebilmemiz için tarihe şöyle bir göz atmamız yetecektir. İkiyüzlülüğün meslek olduğu günümüzde milletçe tarihi öğrenmek mecburiyetindeyiz.
                Bizim tarihimiz 7 asırlık bir ağaç gibidir. Bu ağacın nice meyveleri nice yaprakları vardır. Şimdi birkaç tane o meyveler ve yapraklardan bahsedelim.


"PADİŞAHIN ELLERİ KESİLSİN !"



Takvimler 1462 yılını gösterirken Fatih Sultan Mehmet Han Fethin bir simgesi olarak İstanbul’a bir cami yaptırmak ister. Caminin inşaatına Rum asıllı Atik Sinan’ı görevlendirir. Fatih Sultan Mehmet kubbesi Ayasofya’dan daha büyük olmasını emreder. Emir büyük yerdendir ve mimarda “Emriniz başım üstüne” der. Atik Sinan kendi hesaplarına göre İstanbul’da çok deprem olması sebebiyle caminin mermer sütunlarını kısa kestirir. İnşaat tamamlanınca cami, Padişahın buyruğunun aslına göre uygun olmamıştır. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet “Mermeri kesen eller kesilsin” emrini verir. Emir derhal yerine getirilir. Atik Sinan kendisinin haklı olduğunu düşünür ama Padişahın buyruğuna da karşı gelemez.
Mimar bunu içine sindiremez çevredeki insanların cesaretlendirmesiyle de Fatih’i, kendisinin İstanbul’a atamış olduğu Kadı Hızır Bey’e şikayet eder. Kadı şikayeti haklı bulup padişahı mahkemeye davet eder.
Mahkeme günü; çağ açıp çağ kapatan, doğuda ve batıda ona karşı gelecek bir devletin olmadığı, İstanbul’un Fatihi Fatih Sultan Mehmet Han sanık, Atik Sinan şikayetçi olarak Kadı önündedir. Mahkeme sonunda Kadı, Rum mimarı haklı bulup, “Dişe diş, göze göz” tabiriyle “Padişahın elleri kesilsin” hükmünü verir. Rum Mimar padişahında kendisi gibi yargılandığı adaleti görünce, Kadı Efendiye yalvararak şikayetini geri almak ister. Bunu üzerine Kadı Efendi Fatih Sultan Mehmet Han’ın kendi şahsi gelirinden yüklü bir miktar, Rum ustaya verilmek üzere tazminat keser. Mahkeme sona erdikten sonra Fatih Sultan Mehmet Han Kadıya dönerek “Eğer beni padişah diye ayırdığını görseydim ve Allah’ın hükmünü uygulamasaydın, elimdeki şu kılıcımla kafanı koparırdım” der. Bunu üzerine kadı efendi Fatih e “Eğer sen de padişahım diye kibirlenseydin seni şu makam kılıcıyla kafanı yere sererdim” der. Bu cevaba Fatih Sultan Mehmet Han çok memnun olur.

  SİZ HER ZAMAN DESTEKLENMEYE LAYIK BİR MİLLETSİNİZ!!



Sultan Abdülmecit Han Osmanlı’nın son zamanında padişahlık yapmıştır. Ve bu zamanda İrlanda da başlayan, patates zehirlenmesi sonucunda oluşan Büyük Kıtlık, İrlanda’yı sefaletin içine sürüklemiştir. İrlanda komşu ülkelerden yardım ister. Fakat bütün Avrupa devletleri İrlanda’yı kendi derdi içinde yalnız bırakır. İrlanda’da 1 milyon kişinin ölümüne ve 2 milyon kişinin de göç etmesine sebebiyet veren kıtlığın bir nebze olsun azalması için Osmanlı, İrlanda’ya tahıl yardımında bulunmuştur.  Bu yardımın, Osmanlının son demlerinin yaklaştığı bir devirde, kilometrelerce uzaklıktaki bir yere göndermesi, bizlere Osmanlı’nın merhamet duygusunu göstermektedir. İngiltere bu yardıma karşı çıkmıştır. Yardımın çıkacağı limanda İngiltere mevzi alarak, Osmanlılara güçlük çektirmiştir. Çaresiz Osmanlı gemilerinde ki yüklerini, Drogheda Limanı’na gece indirmeye karar vermişlerdir. İngiltere, İrlanda’nın bu yardımı almasına engel olduğu gibi birde İrlanda’nın Katolik olması sebebiyle, İrlanda halkını sömürmektedir. İrlandalılar bu yardıma karşılık Osmanlıya teşekkür mektubu iletmişlerdir. Mektup şuan da Topkapı Sarayı Müzesi Arşivlerinde muhafaza edilmektedir. 

Osmanlının Drogheda Limanına yaklaşırken yapılmış temsili bir resmi.

  İrlanda Osmanlıların bu jestine karşılık, bir teşekkürle kalmayıp, bir de simgesi ay yıldız olan spor kulübü Drogheda United’i kurulmuşlardır. Kulüp şu an İrlanda da birinci lig olan İrlanda Eircom Premier liginde mücadele etmektedir.


 
Drogheda  United Kulübünün amblemi ve Drogheda şehrinin ay yıldızlı sembolü

  İrlanda ’nın Osmanlı Sultanı Sultan Abdülmecid Han’a olan teşekkür mektupları;
 “Aşağıda  imzaları bulunan biz İrlanda Asilzâdeleri, Beyefendileri ve Sâkinleri, Majesteleri tarafından acı çeken kederli İrlanda Halkı'na gösterilen cömert hayırseverlik ve alâkaya en derin minnetlerimizi saygıyla takdim eder ve onlar adına Majesteleri tarafından İrlanda Halkı'nın ihtiyaçlarını karşılamak ve acısını dindirmek üzere cömertçe yapılan 1.000 Sterlinlik bağış için teşekkürlerimizi arz ederiz.”


 İrlanda’nın Osmanlıya olan Teşekkür Mektubu.


Bir hatıra…


Lozan’da bizimle alâkalı müzakereler yapılırken Yahya Kemal’de orada imiş. Avrupalı bütün delege ve temsilciler bizim aleyhimize oy verirken, sadece İrlanda temsilcisi her oylamada bizim lehimize parmak kaldırıyormuş. Bu durum şairimizin dikkatini çekmiş ve bir fırsatını bulup kendisine; ‘Herkes bizim aleyhimizdeyken, siz her seferinde lehimize oy kullanıyorsunuz; bunu niçin yapıyorsunuz?’ diye sormuş. İrlandalı Yahya Kemal’e; ‘Böyle yapmaya mecburum. Benim gibi her İrlandalı da buna mecburdur. Biz bir yandan açlık ve kıtlıktan kırılıp, bir yandan salgın hastalıkla boğuşurken (1845-1849) diğer Avrupalılardan hiçbir yardım ve destek görmedik. Ama sizin Osmanlı dedeleriniz, yardım olarak hem para hem de gemiler dolusu erzak gönderdiler. O zor günlerde bize insanca, dostça uzanan eli asla unutamayız. Siz her zaman desteklenmeye lâyık bir milletsiniz; bunu çok iyi hak ediyorsunuz!’ diye cevap vermiş.”